istanbul

İsminin Menşei

İstanbul ismi, aslında "İslâmbol" "yâni "Müslümanı bol" kelimesinden gelir. Türk ilim adamları, Osmanlı Devletinin son günlerine kadar mektup zarflarının üzerinde ve eserlerinde "İslâmbol" kelimesini kullanmışlardır. Sultan Üçüncü Ahmed zamânında basılan paralarda ve Sultan Üçüncü Selim devrine kadar sikkelerin bir kısmında ve paraların hepsinde "İslâmbol" diye yazılıdır. İstanbul'un "İslâmbol"dan başka çeşitli isimleri vardır. "Sultanşehir", "Beldet-üt-Tayyibe" "Dergâh-ı Selâtin", "Derseâdet", "Âsitâne", "Dâr-ül-İslâm", "Dâr-ül-Hilâfe", "Dâr-üs-Seâde", "Âsitâne-i Devlet", "Pây-ı Taht-ı Saltanat", "Aziz İstanbul" gibi isimlerle anılmış olup, bunlardan bir veya bir kaçı birlikte de kullanılmıştır. Osmanlılardan önce "Byzantion", "Deutra-Roma", "Roma Nea", "Konstantinopolis", "Bulin", "Astanbulin", ve "İstimbuli" isimleri ile anılmıştır. Osmanlı fethi öncesinde, Müslümanlar arasındaki adı ise, "Kostantiniyye"dir. Evliyâ Çelebi, İstanbul'un Peygamber efendimizin dünyâyı teşriflerinden 1600 sene önce, Dâvûd aleyhisselâmın oğlu hazret-i Süleymân tarafından kurulduğunu rivâyet eder.

Batılı kaynaklarda ise; önceleri bir balıkçı köyü olan İstanbul'un M.Ö. 658'de Mageryalı "Byzans" tarafından genişletilerek şehir hâline getirildiği ve bundan dolayı "Byzantion" ismi ile anıldığı ve Roma İmparatoru Constantinius'un şehri büyütürek "Constantinopolis" adıyla Roma İmparatorluğu'na başkent yaptığı yazılıdır. Aynı kaynaklar, İstanbul isminin de, "Eisten-Polis" kelimesinden geldiğini rivâyet etmektedirler.

Târihi

İstanbul'un târihi çok eski çağlara dayanır. Nitekim Kadıköy'ün Fikirtepe semtinde yapılan kazılarda M.Ö. 3000 senelerine âit âletler ve iskeletler bulunmuştur. İstanbul'un ilk sâkinleri, Traklardır. Bilâhare Rumlardan bir kafile Megare şehrinden "Byzans" idâresinde bu bölgeye gelirken Sarayburnu-Ahırkapı arasında "Bizantion" (Bizans) şehrini M.Ö. 657-658'de kurmuşlardır. Balıkçılık ve çiftçilikle geçinen bu şehir sâkinleri, kısa zamanda zenginleşmişler ve şehir Boğaz'dan geçen gemilerin uğradığı bir ticâret merkezi olmuştur. İlk surlar "Bizas" (Vizas) tarafından M.Ö. 7. asırda yapılmıştır.

Roma İmparatoru Constantinus bu şehri genişletip 7 tepe üzerine inşâ ederek M.S. 324'te başkent yapmış ve şehre kendi ismini vermiştir. Haliç'ten Cerrahpaşa semtine kadar surlar yaptırmıştır. M.S. 395'te Roma İmparatorluğu ikiye bölününce bu şehir, Doğu Roma İmparatorluğunun (Bizans) başkenti olmuştur. İstanbul'a "Deutera Rome" (İkinci Roma) da denmiştir. İstanbul'u 447 senesinde Türk Hun imparatoru Attila kuşattı. Yapılan anlaşma netîcesinde Bizans'ı yıllık vergiye bağladı. Avar Türkleri 616'da İstanbul önlerine geldiler. 626'da İstanbul'u kuşattılar. Aynı târihte Sâsânîler de, Kadıköy-Üsküdar'da kuşatmaya katıldılar. Bizans ağır şartlarla sulh anlaşması imzâlıyarak bu kuşatmadan kurtuldu.

Hazret-i Peygamberin İstanbul'un fethedileceğine dâir müjdesi ve şehri fethedecek emir ve askerleri medh etmesi, asırlar boyunca bütün İslâm ordularının gönlünü tutuşturarak, onların îmân seli hâlinde dalga dalga bu şehre akmalarına sebeb oldu. Nitekim üçüncü halîfe hazret-i Osman'ın hilâfeti zamânında, Sûriye vâlisi olan hazret-i Muâviye, Bizans'a karşı ilk deniz seferini başlattı. Bizans donanmasını Finike'de 655 senesinde yendi. 668-669 senesinde İslâm orduları İstanbul'u kuşattılar. Bu kuşatmaya Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sancaktârı Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb-i Ensârî (radıyallahü anh) ile pekçok Sahâbe-i kirâm (radıyallahü anhüm) ve hazret-i Muâviye'nin oğlu Yezid katıldılar. O esnâda 80 yaşında bulunan Eyyûb Sultan hazretleri (Ebû Eyyûb-i Ensârî radıyallahü anh) şehid oldu. Yine hazret-i Muâviye devrinde İstanbul ikinci defâ kuşatıldı (673-680) ise de "Gregeois" adı verilen Rum ateşinin verdirdiği zâyiatlar sebebiyle kuşatma kaldırıldı.

Emevî'ler devrinde Halîfe Süleymân zamânında 713-717 arasında İslâm orduları Mesleme emrinde, İstanbul'u kuşatmışlar ve şehir düşme hâline gelmişken, netîce alınamamıştır. 781 senesinde Hârun Reşid şehri muhâsara etmişse de, senelik vergiye bağlayıp geri çekilmiştir. 813 senesinde Bulgar Türkleri lideri Kurum Han, Bizans ordusunu Edirne Meydan Muhârebesinde imhâ etti, fakat surları aşamadı. 1090'da Peçenek Türkleri Küçükçekmece'ye kadar geldiler, şehri kuşattılar. Şehir düşmek üzereydi. Bizanslılar Kuman Türkleri ile anlaştılar. Kuman Türkleri, Peçenek Türklerini yenerek İstanbul'u kurtardılar. 1071 Malazgirt Zaferinden birkaç sene sonra Selçuklu Türkleri, Üsküdar önlerine geldiler. İznik'i başkent yaptılar. Bu sırada Haçlı Seferleri başladı. Böylece İstanbul'un fethi ve Türklerin Avrupa kıtasına çıkması, 3.5 asır engellenmiş oldu. Anadolu'da Türkiye Selçukluları Devletini kuran Anadolu Fâtihi Süleymân Şah, 1080 senesinde bir bahar günü Üsküdar tepelerinden birinin üzerinde İstanbul'u seyrettikten sonra şehâdet parmağı ile İstanbul'u göstererek, şu veciz ve mânâlı konuşmayı yaptı:

"Bu güzel belde neden bizim olmasın? Neden gazâ meydanlarında zaferden zafere koşturduğumuz bayraklarımız bu muhteşem şehrin surları üzerinde dalgalanmasın? Neden ümmeti olmakla şereflendiğimiz, yolunda olmayı hayâtımızın gâyesi bildiğimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen, hak ve son Peygamber, şan ve şerefi çok yüce olan sevgili Peygamber efendimizin sevgisine lâyık serdar ben, bu sevgiye layık askerler siz olmayasınız?"

Haçlı seferlerinin dördüncüsü, 16 Nisan 1204'te, Bizans'ı Türklerden kurtarmak gâyesiyle tertip edildi. Haçlı ordusu şiddetli bir savaştan sonra İstanbul'a girdi. Bu orduda bulunan fakir Avrupalı askerlerin İstanbul'un zenginliği karşısında gözleri kamaştı. Üç gün üç gece şehri yağma edip 10 binlerce Bizanslıyı öldürdüler. Şehrin eserlerini yakıp yıktılar. Kıymetli eşyâları yağma ettiler. Kadınların ırzına tecâvüz ettiler. Bu barbarlığa, askerlerle birlikte Katolik râhip ve papazları da katıldılar. 1204-1261 arasında Haçlı Ordusu İstanbul'u harâbe hâline getirmiştir. 1261'de Paleologoslar emrindeki Bizanslılar, Lâtinleri kovdular. Bizans İmparatorluğunun başkentini İznik'ten yeniden İstanbul'a taşıdılar. Haçlı seferleri bitince Bizans ile Osmanlılar karşı karşıya kaldılar.

Osmanlı Devletinin ikinci sultanı Orhan Gâzi Üsküdar'a geldi. Bizans İmparatoru ile görüştü. Bizans İmparatorunun İstanbul'a dâvetini kabul etmedi. 1390 ilkbaharında Yıldırım Bâyezîd İstanbul'u kuşattı ise de, vergi karşılığı kuşatmayı kaldırdı. Yıldırım Bâyezîd Anadolu Hisarını yaptırarak, 1397'de İstanbul'u tekrar ablukaya aldı. İstanbul'u feth için kararlıydı. Tîmûr ile 1402'de yaptığı Ankara Savaşı, bu fethi, yarım asır geriye attı. Yıldırım Bâyezîd'in oğlu Mûsâ Çelebi, 1411'de İstanbul'u muhâsara etti, fakat alamadı. Yıldırım'ın torunu Sultan İkinci Murâd, 1422 senesinde (15 Haziran 24 Ağustos arasında) İstanbul'u kuşattı. İstanbul'un düşmesi an meselesiydi. Bizans, Roma kilisesi ve İran'ın işbirliğiyle Anadolu'da büyük bir isyân çıkarıldı. Bunun üzerine İkinci Murâd Osmanlı ordusunu kuşatmadan alıp, Anadolu'ya gönderdi. Son defâ kuşatıp, şehri fetheden Fâtih Sultan Mehmed Hanın ilk icraatı Anadolu Hisarı karşısına Rumeli Hisarı (Boğazkesen Hisarı)nı inşâ ederek, İstanbul Boğazını kontrolü altına almak oldu. Boğaz'dan Türklerin izni olmadan geçmek imkânsız hâle getirildi. Anadolu Hisarını tâmir ettirdi. Matematik, balistik ilminde bir dehâ olan Sultan İkinci Mehmed Han, plânlarını kendisinin çizdiği büyük toplar döktürdü. Bizans ve Venedik donanması Haliç'te olup, Türk donanmasına nazaran çok güçlüydü. Fâtih, Osmanlı donanmasını geceleyin karadan yürüterek Halic'e indirdi.

Nihâyet bu güzel şehir, 29 Mayıs 1453 Salı sabahı, Osmanlı ordusunun yaptığı son bir hücumla fethedildi. Böylece, hazret-i Peygamberin asırlardır, İslâm ordularını arkası gelmez dalgalar hâlinde İstanbul'a sevkeden müjdesi gerçekleşmiş, Roma İmparatorluğu da târihe gömülmüş oluyordu.

İstanbul fethini gören bir Hıristiyan târihçi, Fâtih Sultan Mehmed Han için: "Sonunda o kahraman Türk, 74 imparator tarafından savunulan muhteşem İstanbul'u aldı. Fâtih, şan ve şeref bakımından, İskender'i ve Roma'yı geçmiş oldu." demekten kendini alamadı. Trabzonlu Georgis ise: "İkinci Mehmed şüphesiz Kiros'tan, İskender'den ve Sezar'dan büyüktür..." Bizans târihçisi Prens Dukas ise; "Böyle bir hârikayı kim gördü ve kim işitti. İkinci Mehmed, karayı denize tahvil etti ve gemileri dalgalar yerine dağların tepelerinden geçirdi." demektedirler.

İstanbul'un fethi, Türk târihinin en mühim hâdisesi ve Türklerin târihte kazandığı zaferlerin en muhteşemidir. Bütün İslâm dünyâsını da büyük bir sevince boğan bu fetih dolayısıyla günlerce süren şenlikler yapılmış, câmilerde şehidlerin ruhlarına hatimler okunmuştur. Târih boyunca 26 defâ kuşatılmış olan İstanbul'un fethinin Fâtih Sultan Mehmed Hana nasip olması, şüphesiz bir "Kader-i İlâhî" idi. (Bkz. İstanbul'un Fethi)

1453'ten sonra yaklaşık beş asır, hemen her sokağı yeni baştan îmâr edilen İstanbul, târihinin en parlak günlerini yaşadı. Ufuklarını dantel gibi ören minâreler ve kubbelerle, dünyânın hiçbir şehrine nasip olmayan bir güzelliğe büründü. Türk milletinin elinde, gönüllerdeki İslâm îmânı ve aşkı her karış toprağına nakşedilerek Türk-İslâm medeniyet ve kültürünün merkezi oldu. Yirminci asır başlarında, İttihat ve Terakkî ileri gelenlerinin mâcerâcı politikası netîcesinde, Osmanlı Devleti emri vâki ile Birinci Dünyâ Savaşına katıldı. Îtilaf devletleri 5 savaş gemisi ile İstanbul'a gelerek, İstanbul 13 Kasım 1918'den 2 Ekim 1923'e kadar işgâl kuvvetleri elinde acı günler yaşadı. İstiklâl Harbinden sonra İstanbul'u işgâl için gelen gemiler, şerefli Türk Bayrağını selâmlayarak gittiler.

İstanbul ilk olarak yedi tepe üzerinde kurulmuştur. İstanbul ambleminde de yer alan bu tepe şunlardır:

1) Topkapı Sarayı: Ayasofya ve Sultanahmed Câmiinin bulunduğu tepe.

2) Çemberlitaş ve Nuruosmaniye câmilerinin bulunduğu tepe.

3) Bâyezîd Câmii, Süleymâniye Câmii ve Üniversitenin merkez binâsının bulunduğu tepe.

4) Fâtih Câmiinin bulunduğu tepe.

5) Çarşamba'da Sultan Selim Câmiinin bulunduğu tepe.

6) Edirnekapı'da Mihrimah Câmiinin bulunduğu tepe.

7) Altınmermer (Samatya) Tepesidir.

İstanbul için pekçok şâir asırlar boyunca nefis şiirler yazmış, bu muhteşem beldenin güzelliklerini, üstünlüklerini dile getirmeye çalışmıştır. Bunlar arasında Divan şâirlerinden Nedim'in:

 

Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl-ü bahâdır

Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır

 

Bir gevher-i yekpâre iki bahr arasında

Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır

 

Câmilerinin her biri bir kûh-i tecellî

Ebrû-yi melek, andaki mihrâb-ı duâdır

 

Mescidlerinin her biri, bir lücce-i envâr

Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır

 

beyitleri meşhur olmuştur.

Son devir şâirlerinden Yahyâ Kemâl Beyatlı da.

 

Hüznün, ferahlığın, bizim olsun yazın kışın,

Hiçbir zaman kader bizi senden ayırmasın.

 

mısrâlarıyla bütün Türk milletinin ortak duâsını dile getirmiştir.

Târihî Eserler ve Turistik Yerler

İstanbul'un hemen her köşesi târihî ve turistik özelliklere sâhiptir. Hepsini saymak, âdetâ mümkün değil gibidir. En önemlilerinden bâzıları şunlardır:

Surlar: İstanbul'un meşhur surları târihte dört defâ yapılmıştır. Surlar üzerinde 400 kule, 500 kapı bulunuyordu. Kara surları 6800 m, Marmara surları 8000 m ve Haliç surları 5000 m idi. Langa, Davutpaşa, Samatya, Narlıkapı, Yaldızlı, Yedikule, Belgrat, Silivrikapı, Sıgma, Mevlevihane, Topkapı, Sulukule, Edirnekapı, Kostantin, Eğrikapı, Ayvansaray, Balat, Fener, Yenikapı, Aiya, Yeni Aya, Cibali, Ayazma, Zindan, Balıkpazarı ve Yeni Câmi kapıları surların meşhur kapılarıdır. Marmara ve Haliç surlarının büyük kısmı yıkılmıştır. Kara surlarının yarısından fazlası yıkık vaziyettedir. Bir bölümü aslına uygun şekilde tâmir ettirilmiştir.

Anadolu Hisarı: Boğaz'ın Anadolu yakasında Sultan Yıldırım Bâyezîd tarafından yaptırılmıştır. Akça Hisar, Yeni Kale ve Güzelce Hisar isimleriyle anılmıştır. Boğazın bekçisi durumunda olup, üç ana kuleden ibârettir.

Rumeli Hisarı: Boğazın Rumeli yakasında Fâtih Sultan Mehmed Han yaptırmıştır. Kendisi ve paşalar taş taşıyarak inşaatta çalıştılar. Hisarın plânı Muhammed isminin yazılışı şeklindedir. 17 kulesi vardır. Yüksekliği 22 metredir. Sanat ve mîmârî bakımında şâheserdir.

Tekfur Sarayı: Edirnekapı, Kâriye Câmii yakınında olup, harâbe hâlindedir. Bizans dönemine âittir.

Topkapı Sarayı: İstanbul'un fethinden sonra Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmaya başlandı. 1466'da başlanan sarayın inşaası, 1478'de bitirilmiştir. 699 dekar yer kaplayan sarayın çeşitli bölümleri vardır. Sarayın sâhildeki saltanat kapısındaki kule ve önlerindeki toplar sebebiyle "Topkapı" denmiştir. 

Dolmabahçe Sarayı: On dokuzuncu asırda dünyâda yapılan sarayların en meşhûrudur. Sarayın bulunduğu yer bir koy idi. Sultan Birinci Ahmed Han ile Sultan İkinciOsman Han devirlerinde bu koy doldurularak burada Çinili Köşk ismiyle bir kasr yaptırıldı. Daha sonra aynı yerde Sultan Üçüncü Selim tarafından Beşiktaş Sarayı yaptırıldı. Sultan Abdülmecîd Han bu sarayı yıktırarak 1851'de Dolmabahçe Sarayını yaptırmaya başladı. Yapımı beş sene süren bu sarayda 200 oda ve 8 büyük salon vardır. Mermerleri, Marmara Adasından getirilmiştir. Osmanlı sultanlarının Bâyezîd ve Topkapı saraylarından sonra oturdukları üçüncü yerdir. (Bkz. Dolmabahçe Sarayı)

Çırağan Sarayı: Beşiktaş'ta deniz kıyısında Yıldız Parkının karşısındadır. Sultan Abdülazîz Han 1871'de yaptırmıştır. Mermer işçiliğiyle meşhur olan saray, 1910'da yanmıştır. Günümüzde restore edilmiş ve turistik otel olarak kullanılmaktadır.

Yıldız Sarayı: Beşiktaş'ta Yıldız Câmiinin karşısındadır. Sultan Abdülazîz Han 1866'da yaptırmıştır. Çok geniş bir koruluğun içinde yer alan saray, çeşitli köşklerden meydana gelmiştir. Bâyezîd, Topkapı ve Dolmabahçe saraylarından sonra Osmanlı sultanlarının oturduğu dördüncü saraydır. Sekiz sultâna mesken olan bu saray, bir sanat âbidesidir. (Bkz. Yıldız Sarayı)

Beylerbeyi Sarayı: Boğaziçi'nin pırlantası olan bu saray Sultan Abdülazîz Han tarafından yaptırılmıştır. Sarayın doğu duvarları ve iç yapısı çok süslemelidir. Havuzlu salonu set biçiminde düzenlenmiş bahçesi ve değerli eşyâları ile meşhurdur. (Bkz. Beylerbeyi Sarayı)

İbrâhim Paşa Sarayı: Kânûnî Sultan Süleymân'ın eniştesi İbrâhim Paşanın düğün hediyesi olarak verdiği bu saray, daha sonraları kışla ve okul olarak kullanılmıştır. Sultanahmed semtinde bulunan saray, son senelerde tâmir edilip, Türk-İslâm Eserleri Müzesi olmuştur.

Eyüp Sultan Câmii ve külliyesi: Fâtih Sultan Mehmed Hanın emriyle 1453-1459 yılları arasında Eshâb-ı kirâmdan Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin İstanbul'u şereflendiren kabr-i şerîfinin yanında yaptırılmıştır. Külliye, câmi, türbe, medrese, imâret ve çifte hamamdan meydana gelmektedir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Senenin her gününde, bilhassa Ramazan ayında ziyâretçilerle dolup taşan, Türk milletince mukaddes tanınan bu türbe ve câmi, yalnız İstanbul'un değil, Türkiye'nin hattâ İslâm dünyâsının dînî ziyâret merkezlerinden biridir.

Fâtih Câmii ve külliyesi: Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından 1463-1471 seneleri arasında yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medreseler, dârüşşifâ, tabhâne, imâret, sıbyan mektebi, kitaplık, hamam, saraçlar çarşısı ve çeşitli türbelerden meydana gelmiştir. Fâtih külliyesi, İstanbul Üniversitesinin ilk çekirdeğidir. Buradaki tetimme medreselerinde hazırlık dersleri görüldükten sonra, medresede yüksek tahsil yapılırdı. Klasik Osmanlı külliyelerinin öncüsüdür. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Kütüphânesinde Osmanlı devrine âit el yazma ve basma 10.000 eser vardır. Bu eserler bugün Süleymâniye Kütüphanesinde okuyucuya açıktır.

Mahmud Paşa Câmii ve külliyesi: Mahmudpaşa semtinde sadrâzam Mahmûd Paşa tarafından yaptırılmıştır. Câmi, türbe, hamam, medrese, sıbyan mektebi, mahkeme, çarşı ve imâretten meydana gelmiştir. Çeşitli zamanlarda tâmir gören külliyenin günümüze sâdece câmi, türbe, han, medresenin dersânesi ve hamamının bir bölümü ulaşmıştır.

Mihrimah Sultan Câmii ve külliyesi: Edirnekapı'da Kânûnî Sultan Süleymân Hanın kızı Mihrimah Sultan tarafından Mîmâr Sinan'a yaptırılmıştır. Câmi medrese, sıbyan mektebi, hamam, türbeden ve dükkanlardan meydana gelmiştir. 1894 zelzelesinde zarar görmüş ve tâmir edilmiştir.

Sultan Selim Câmii ve külliyesi: Haliç'e bakan bir tepe üzerinde 1522'de yapılmıştır. Câmi inşaatını Yavuz Sultan Selim Han başlatmış, oğlu Kânûnî Sultan Süleymân tamamlatmıştır. Külliye; câmi, tabhâne, imâret, sıbyan mektebi, hamam, türbe ve medreseden meydana gelmiştir. Medrese, imâret ve Ayşe Hâtun türbesi yıkılmıştır. Diğer kısımları günümüze kadar gelmiştir. Câminin kıble istikâmetinde Yavuz Sultan Selim Hanın türbesi vardır.

Haseki Câmii ve külliyesi: Aksaray'dan Silivrikapı'ya giden cadde üzerindedir. 1551'de Haseki Hurrem Sultan tarafından Mîmâr Sinan'a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, dârüşşifâ ve çeşmeden meydana gelmiştir. Dârüşşifâ, dispanser olarak kullanılmaktadır. Sultan Birinci Ahmed 1612'de câmiyi genişletmiştir.

Dâvûtpaşa Câmii ve külliyesi: Davutpaşa semtindedir. 1485'te Fâtih Sultan Mehmed Han ve Sultan İkinci Bâyezîd devri vezirlerinden Dâvud Paşa yaptırmıştır. Külliye, câmi, medrese, türbe, imâret, sıbyan mektebi, mahkeme, çeşme ve hamamdan meydana gelmiştir. Medrese yıkık vaziyettedir. Zâviyeli câmiler plânındadır. 1984 zelzelesinde imâret, mahkeme ve mektep kısmı yıkılmıştır.

Kara Ahmed Paşa Câmii ve külliyesi: Topkapı'da, Kânûnî Sultan Süleymân'ın sadrâzamlarından Kara Ahmed Paşa tarafından Mîmâr Sinân'a yaptırılmıştır. Külliye, câmi, medrese ve sıbyan mektebinden meydana gelmektedir. Medrese odaları U biçiminde câminin avlusunda dizilmiştir. Sıbyan mektebi câminin biraz uzağındadır.

İbrâhim Paşa Câmii ve külliyesi: Silivrikapı'da Sadrâzam İbrâhim Paşa tarafından 1551'de Mîmâr Sinan'a yaptırılmıştır. Geniş bir avlu içinde câmi, türbe, sıbyan mektebi, hamam, şadırvan ve çeşmeden meydana gelmektedir. Kapılardaki ahşap geometrik geçme ve fildişi kakma işçiliği çok güzeldir. Şadırvan, câmi, türbe, çeşme dışındaki kısım yıkılmıştır.

Hekimoğlu Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Davutpaşa semtinde, Hekimbaşı Nuh Efendinin oğlu ve Sultan Birinci Mahmûd Hanın sadrâzamlarından Ali Paşa tarafından 1734'te yaptırılmıştır. Külliye, kütüphâne, zâviye, türbe, sebil ve çeşmeden meydana gelmiştir. Devrinin güzel çinileri ile süslüdür. 1830'da tâmir görmüştür.

Cerrahpaşa Câmii ve külliyesi: Cerrahpaşa semtinde saray cerrahı iken sadrâzam olan Mehmed Paşa tarafından 1593'te yaptırılmıştır. Mîmârı Dâvûd Ağa'dır. Câmi, medrese, türbe, hamam, çeşmeden meydana gelen külliyeden sâdece hamam günümüze ulaşmamıştır. 1958-1960 arasında tâmir görmüştür.

Amcazâde Hüseyin Paşa Câmii ve külliyesi: Fâtih'te Saraçhâne başında Amcazâde Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliye câmi, medrese, kütüphâne, çeşme, dükkanlardan meydana gelmiştir. Medresenin önem kazandığı külliyelerin örneklerindendir. Bütün yapılar bir avlu duvarı içine alınmıştır.

Zal Mahmûd Paşa Câmii ve külliyesi: Eyüp'te vezirlerden Zal Mahmûd Paşa ile eşi Şah Sultan tarafından 16. asır ortalarında Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Câmi, iki medrese, türbe ve çeşmeden meydana gelen küçük bir külliyedir. Plânı değişik ve ilgi çekicidir.

Koca Mustafa Paşa Câmii ve külliyesi: Cerrahpaşa semtindedir. Sultan İkinci Bâyezîd'in sadrâzamı Koca Mustafa Paşa tarafından Haghios Andreas Kilisesi câmiye çevrilerek kurulmuştur. Ekmekçizâde Ahmed Paşa bâzı ilâveler yaptırmıştır. Külliye, câmi, tekke, şadırvan, medrese ve imâretten meydana gelmiştir.

Mihrimah Sultan Câmii ve külliyesi: Üsküdâr iskele meydanındadır. İskele Câmii de denir. Kânûnî Sultan Süleymân Hanın kızı Mihrimah Sultan tarafından Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, hamam, kervansaray, ambar, muvakkithâne, çeşme ve türbeden meydana gelmektedir. Bunlardan câmi, türbe, medrese, sıbyan mektebi, çeşme ve hamam sağlamdır. Medrese, sağlık merkezi; sıbyan mektebi ise çocuk kitaplığı olarak kullanılmaktadır.

Eski Vâlide Sultan Câmii ve külliyesi: Üsküdar Toptaşı'ndadır. Sultan İkinci Selim Hanın eşi ve Sultan Üçüncü Murâd Hanın annesi Nurbânû Vâlide Sultan tarafından 1577-1583 arasında Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Külliye, câmi, medrese, dârüşşifâ, kervansaray, tabhâne, imâret ve dârulkurradan meydana gelmiştir. Câminin içi çini ve tahta oymalarla süslüdür.

Şemsi Paşa Câmii ve külliyesi: Şemsipaşa semtinde, deniz kıyısındadır. Kânûnî Sultan Süleymân'ın vezirlerinden Şemsi Paşa, Mîmar Sinan'a yaptırmıştır. Külliye, câmi, türbe ve medreseden meydana gelmiştir. Medrese 1953'ten beri kütüphâne olarak kullanılmaktadır.

Çinili Câmii ve külliyesi: Üsküdar'da Toptaşı semtindedir. Kösem Mahpeyker Sultan tarafından 1640'ta Mîmar Kasım Ağaya yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, çeşme, şadırvan, sebil, çifte hamam ve mezarlıktan meydana gelmiştir. Câmi duvarları beyaz üstüne çeşitli renkte çiçek motifi çinilerle süslüdür.

Yeni Vâlide Câmii ve külliyesi: Üsküdar iskelesi meydanının güneyindedir. 1708-1710 arasında Sultan Üçüncü Ahmed Hanın annesi Gülnuş Emetullah Sultan tarafından yaptırılmıştır. Külliye; câmi, sıbyan mektebi, muvakkithâne, imâret, çeşme, türbe ve dükkanlardan meydana gelmektedir. 1964'te tâmir görmüştür.

Beylerbeyi Câmii ve külliyesi: Beylerbeyi iskelesinin ilerisinde, deniz kıyısındadır. Sultan Birinci Abdülhamîd Han tarafından yaptırılmıştır. Mîmârı Mehmed Tâhir Ağadır. Külliyesinde; câmi, sıbyan mektebi, imâret, hamam, muvakkithâne ve çeşme bulunmaktadır. Muvakkithâne ve çeşme Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından eklenmiştir. 1984'de geçirdiği yangın yüzünden câminin kubbesi çöktü. Eskisine uygun olarak yeniden tâmir edildi. Diğer ismi Hamîd-i Evvel Câmiidir.

Süleymâniye Câmii ve külliyesi: Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından 1549-1556 arasında Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, dört medrese, türbeler, türbedâr dâiresi, dârülhadis, dârüttıp, dârüşşifâ, bîmârhâne, dârülkurra, sıbyan mektebi, imâret, konukevi, han, hamam, kütüphâne ve birçok dükkandan meydana gelmektedir. Câmi dış görünüşü ve iç süslemeleri ile Türk mîmarlık sanatının şâheseri ve dünyânın başta gelen bir sanat âbidesidir. Kütüphânesinde bulunan 53.332 el yazma, 25.673 basma eser Cumhûriyet devri öncesine âittir. (Bkz. Süleymâniye Câmii)

Şehzâde Câmii ve külliyesi: Şehzâdebaşı semtindedir. Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından 22 yaşında ölen oğlu Şehzâde Mehmed hâtırası için 1543-1548 arasında Mîmâr Sinân'a yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, imâret, tabhâne, fırın ve türbeden meydana gelmiştir. Medrese, kız öğrenci yurdu, tabhâne ise Vefâ Lisesinin laboratuvarı olarak kullanılmaktadır.

Yeni Vâlide Câmii ve külliyesi: Eminönü meydanındadır. Sultan Üçüncü Mehmed'in annesi Safiye Sultanın emri ile 1597'de temelleri atılan câminin yapımıÜçüncü Mehmed Hanın ölümü üzerine elli sene durdu. Sultan Dördüncü Mehmed Hanın annesi Hadîce Turhan Sultan tamamlattı ve 1633'te ibâdete açıldı. Külliye; câmi, hünkârkasrı, dârülkurra, sıbyan mektebi, arasta, sebil, çeşme ve kütüphâneden meydana gelmiştir. Hünkârkasrı günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

Sultan Ahmed Câmii ve külliyesi: Sultan Ahmed meydanında, Sultan Birinci Ahmed Han tarafından 1609-1616 arasında Mîmar Sedefkâr Mehmed Ağaya yaptırılmıştır. Külliye; câmi, hünkârkasrı, sıbyan mektepleri, medrese, arasta, dârüşşifâ, tabhâne, imâret ve türbelerden meydana gelmektedir. Câminin içi 21.043 çini ile süslüdür. Batılılar bu câmiye, Mâvi Câmi demektedirler. Altı minâresi vardır. (Bkz. Sultan Ahmed Câmii)

Bâyezîd Câmii ve külliyesi: Bâyezîd Meydanında Sultan İkinci Bâyezîd tarafından 1501-1506 arasında yaptırılmıştır. Külliye; câmi, mektep, türbeler, tabhâne, kervansaray, medrese ve hamamdan ibârettir. Günümüzde medrese, Belediye Kitaplığı, imâret, Bâyezîd Devlet Kitaplığı olarak kullanılmaktadır. Kütüphânesinde 240.500 basma ve 10.698 el yazması eser vardır.

Nûruosmâniye Câmii ve külliyesi: Kapalıçarşı'nın kuzeyindedir. Külliyenin inşâsına Birinci Mahmûd Han başlamış, 1755'te Üçüncü Osman devrinde tamamlanmıştır. Külliye; câmi, medrese, imâret, kütüphâne, sebil, çeşme ve dükkanlardan meydana gelmiştir. Asıl adı Nûr-ı Osmanî'dir. Kütüphânesinde 10.000 el yazması ve 6000 basma eser vardır.

Lâleli Câmii ve külliyesi: Lâleli semtinde, Ordu Caddesi üzerindedir. Sultan Üçüncü Mustafa Han tarafından 1759-1763 arasında Mîmar Mehmed Tâhir Ağaya yaptırılmıştır. Barok üslûbunda yapılmış olan külliye; câmi, sebil, türbe, mumhâne, sipâhiler hanı, çarşı, çeşme ve muvakkıthâneden meydana gelmiştir. Medrese günümüze ulaşmamıştır.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Câmii ve külliyesi: Çarşıkapı'dadır. Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa külliyesinin inşaatını 1681'de başlatmıştır. 1690'da oğlu Dâmâd Ali Paşa tarafından tamamlanmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, sebil ve türbeden meydana gelmektedir. Taş işçiliği, oymacılık ve dökümcülük sanatı bakımından şâheserdir. Külliye 1960'da tâmir edilmiştir.

Sokullu Mehmed Paşa Câmii ve külliyesi: Sultan Ahmed Meydanının alt yanındadır. Sadrâzam Mehmed Paşa adına hanımı İsmihan Sultan tarafından 1572'de Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Külliye; medrese, câmi, tekke ve şadırvandan meydana gelmektedir. Orta kapısı, mihrâbı ve minber kapısı üstlerinde birer Hacer-ül-Esved taşı parçaları vardır.

Atik Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Çemberlitaş'ta Sultan İkinci Bâyezîd'in sadrâzamlarından Ali Paşa 1497'de yaptırmıştır. Külliye; câmi, medrese, sıbyan mektebi, imâret, türbe, çeşme ve elçi hanından meydana gelmektedir. Elçi hanı ve imâret yıkılmış, medrese ilk yapıldığı şeklini kaybetmiştir.

Köprülü Mehmed Paşa Câmii ve külliyesi: Divanyolu'nda Sadrâzam Köprülü Mehmed Paşa tarafından 1661'de yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, türbe, çeşme, sebil, kitaplık, han ve dükkanlardan meydana gelmekte olup, geniş bir yer kaplamaktadır.

Kılıç Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Tophâne Meydanında donanma komutanı Kılıç Ali Paşa tarafından 1580'de Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Câmi, medrese, hamam, türbe ve sebilden meydana gelen külliye çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Medrese kısmı Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından kullanılmaktadır.

Çorlulu Ali Paşa Câmii ve külliyesi: Çarşıkapı'da Dîvânyolu Caddesi üzerindedir. 1708'de Çorlulu Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Külliye; medrese, câmi, kütüphâne ve şadırvandan meydana gelmiştir. Külliyenin mîmârisi ve kalem işlerinde Barok üslûbunun etkisi görülür.

Dâmâd İbrâhim Paşa Câmii ve külliyesi: Şehzâdebaşı'nda Nevşehirli Dâmâd İbrâhim Paşa tarafından 1720'de yaptırılmıştır. Külliye; câmi, medrese, sebil, kütüphâne ve mezarlıktan meydana gelmektedir. Külliyenin kalem işi süslemeleri Lâle Devri özelliklerini göstermektedir.

Ayasofya Câmii ve külliyesi: Bizanslılar devrinde M.S. 326 veya 360 senesinde yapılan ve 4 defâ yenilenen Ayasofya kilisesi İstanbul'un fethi üzerine câmiye çevrilmiştir. Mihrap, minber, 4 minâre, imâret, medrese, sıbyan mektebi, muvakkıthâne, şadırvan, mahfil, türbeler, kütüphâne, sebiller, top kandilleri, saltanat kapısı ilâve edilerek, külliye meydana getirilmiştir. 1935'te müze hâline getirilen câmi, hâlen müze olarak kullanılmaktadır. Kütüphânesinde 5275 eski eser vardır.

Hırka-ı Şerîf Câmii: Fâtih Atikali semtindedir. Sultan Abdülmecîd Han tarafından 1850'de yaptırılmıştır. Plânı, Peygamber efendimizin, Veysel Kârânî hazretlerine hediye ettiği mübârek Hırka-i şerîflerinin ziyâretine ve muhâfazasına uygun olarak yapılmıştır. Mihrap ve minber al somaki mermerdendir.

Azîz Mahmûd Hüdâyî Câmii: Üsküdar'da Hüdâî sokağındadır. 1855'te Sultan Abdülmecîd Han tarafından yaptırılmıştır. Yanında büyük âlim Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin ve yakınlarının türbe ve kabirleri vardır.

Selîmiye Câmii: Selîmiye kışlası karşısındadır. Sultan Üçüncü Selim Han tarafından 1803'te yaptırılmıştır. Câminin içi mermer, ağaç oyma ve nakış işçiliği bakımından zengindir. Yanında okul, muvakkıthâne ve hamam vardır.

Rüstem Paşa Câmii: Eminönü'nde Hasırcılar Çarşısında sadrâzam Rüstem Paşa tarafından 1560'ta Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Altında 16 dükkan bulunan câmi, Osmanlı çini mîmârisinin en zengin örneklerindendir.

Hamîdiye (Yıldız) Câmii: Beşiktaş'ta Yıldız Sarayı yakınında Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından 1886'da yaptırılmıştır. Plânını ve süslemelerinden bir bölümünü sultan bizzat kendisi yapmıştır. İkinci Abdülhamîd Han, Cumâ namazlarını ve bayram namazlarını burada kılar ve muâyede denilen bayramlaşma burada yapılırdı.

Dolmabahçe Câmii: Dolmabahçe Sarayının yan tarafında Bezm-i Âlem Vâlide Sultan tarafından yapımı başlatılmış, 1852'de Sultan Abdülmecîd Han tarafından tamamlanmıştır. Câmi ampir ve barok mîmârîsinin karışımıdır. Aşırı süslemesi ile ilgi çekmektedir.

Ortaköy (Büyük Mecîdiye) Câmii: Ortaköy İskelesi yakınındadır. Sultan Abdülmecîd Han tarafından 1853'te yaptırılmıştır. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür. Barok mîmârî tarzına göre yapılmıştır.

Teşvikiye Câmii: Şişli Teşvikiye'de Sultan Abdülmecîd Han tarafından 1854'te yaptırılmıştır. Son devir Osmanlı mîmârî özelliklerini taşıyan câminin tavanı renkli nakışlarla süslüdür.

Nusretiye Câmii: Tophâne'de Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından 1826'da îmâr ettirilmiştir. Bu câminin yerinde Sultan Üçüncü Selim'in yaptırdığı Tophâne-i âmire Arabacılar Kışlası Câmii vardı. Bu câmi yanınca yerine Nusretiye Câmii inşa edilmiştir. Câmi, Barok üslûba göre yapılmıştır. Câminin iç duvarlarındaki Amme sûresini meşhur hattat Râkım Efendi yazmıştır. 1955-1958 arasında tâmir görmüştür.

Vâlide Câmii: Aksaray'da Sultan Abdülazîz Hanın annesi Pertevniyal Vâlide Sultan tarafından 1869-1871 arasında yaptırılmıştır. Câmide gotik, klâsik ve Hint mîmârî üsluplarının tesiri görülür.

Emirgan Câmii: Boğaziçi'nde Emirgan semtindedir. Sultan Birinci Abdülhamîd Han tarafından 1782'de yaptırılmıştır. Câminin yanında Hünkar Dâiresi bulunmaktadır. Köşesindeki muvakkıthâne, Sultan Abdülmecîd Han tarafından yaptırılmıştır.

Arap Câmii: İstanbul'un fethi için 714'te gelen hazret-i Mesleme tarafından Beyoğlu semtinde Haliç kenarında yaptırılmıştır. Emevî ordusu Şam'a geri dönünce, Dominiken râhipleri burasını kilise hâline getirdiler ise de, Dördüncü Murâd Han zamânında tekrar câmiye çevrilmiştir. Sultan Birinci Mahmûd Hanın annesi Sâlihâ Sultan, bu câmiye şadırvan ve ilâveler yaptırmıştır.

Bâlî Paşa Câmii: Fâtih'te Bâlî Paşa Caddesi üzerindedir. 1504'te İkinci Bâyezîd Hanın kızı Hüma Hatun tarafından eşi Sadrâzam Bâlî Paşa adına yaptırılmıştır. 1894 zelzelesinde çöken kubbesi 1939'da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tekrar yaptırılmıştır. Tek şerefeli minâresi sağdadır. Kesme taştandır.

Ağa Câmii: Beyoğlu İstiklâl Caddesi üzerinde olup, 1597'de Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. Tek kubbeli olan câminin saçakları işlemelidir. İç duvarlar mavi, pencere içleri yeşil Kütahya çinileriyle kaplıdır. Mihrabı taştan, minberi ise oymalı tahtadır.

Cihangir Câmii: Fındıklı sırtlarında Boğaz'a nazır bir tepe üzerindedir. Kânûnî Sultan Süleyman tarafından oğlu Şehzâde Cihangir adına 1559'da Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Altı yangın geçiren câmi, 1889'da İkinci Abdülhamîd Han tarafından yeniden yaptırılmıştır. İki minâresi olan câmi barok uslûbundadır.

Fındıklı Câmii: Fındıklı'da deniz kıyısında İstanbul kâdısı Molla Mehmed Çelebi tarafından 1589'da Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Sanat değeri çok yüksektir.

İskender Paşa Câmii: Fâtih'te Sofular Mahallesindedir. Sultan İkinci Bâyezîd Hanın vezirlerinden İskender Paşa tarafından 1505'te yaptırılmıştır. Çeşitli dönemlerde tâmir görmüştür. Terkim Mescidi de denir.

Ayazma Câmii: Üsküdar'da Kızkulesi karşısında tepe üzerinde Sultan Üçüncü Mustafa Han tarafından 1760'ta yaptırılmıştır. Hünkar mahfilinin duvarları İtalyan çinileri ile kaplıdır. Bahçesinde birçok kabir vardır.

Mümin gönüllerinin feyz alıp huzur bulduğu İstanbul câmileri yerli ve yabancı ressamlar ile fotoğrafçılara da en nefis manzaraları sunmaktadır. Şâirlerin gönüllerini coşturan bu muhteşem âbide eserler için Türk edebiyâtında yüzlerce şiir yazılmıştır. Bunlardan Yahyâ Kemâl Beyatlı'nın aşağıdaki şiiri, İstanbul câmilerini en iyi anlatanlardan biridir.

SÜLEYMÂNİYE'de BAYRAM SABAHI

Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede,

Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye'de.

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı bütün memleketi

Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan,

Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.

Gecenin bitmeğe yüztuttuğu andan beridir,

Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.

Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garib âlem bu!..

Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...

Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;

O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.

Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık,

Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;

Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,

Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.

Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,

Bu saatlerde Süleymâniye târîh oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı

Adamış sevdiği Allahına bir böyle yapı.

En güzel mâbedi olsun diye en son dînin

Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.

Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,

Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsî tepeyi;

Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,

Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.

Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,

Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,

Tâ ki geçsin ezelî rahmete rûh orduları...

Bir neferdir bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum;

Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;

Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,

Senelerden beri rü'yâda görüp özlediğim

Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.

Dili bir, gönlü bir, îmânı bir insan yığını

Görüyor varlığının bir yere toplandığını;

Büyük Allahı anarken bir ağızdan herkes

Nice bin dalgalı tekbîr oluyor tek bir ses;

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,

Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri

Dinliyor vecd ile tekrâr alınan tekbîri;

Ne kadar sâf idi sîması bu mü'min neferin!

Kimdi? Bânîsi mi, mîmârı mı ulvî eserin?

Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu

Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,

Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli.

Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli;

Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz,

Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;

Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,

Görünür halka bu günlerde tesellî gibi o,

Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,

Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,

Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.

Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;

Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.

Çok yakından mı, bu sesler, çok uzaklardan mı?

Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklardan mı?

Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,

Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;

Şimdi her merhaleden, tâ Bâyezîd'den, Van'dan,

Aynı top sesleri bir bir geliyor her yandan.

Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!

Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,

Dinliyor hepsi büyük hâtıralar rüzgârını,

Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?

Mutlakâ her biri bir başka zaferden geliyor.

Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan...

Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;

Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?

Son hudutlarda yücelmiş sıradağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor?

Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!

Adalardan mı? Tunus'dan mı, Cezâyir'den mi?

Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;

O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine,

Çok şükür Allah'a, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla berâber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

YAHYÂ KEMÂL BEYATLI

 

Eyüp Sultan Türbesi: Eyüp Sultan Câmii karşısında olup, 1458'de Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılmıştır. Bu türbede Resûlullah efendimizin mihmândârı Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin mübârek kabr-i şerîfleri vardır. Türbeye Sultan Birinci Ahmed, Sultan Üçüncü Ahmed, Sultan Üçüncü Selim ve Sultan İkinci Mahmûd ekler yaptırmış ve değerli eşyâlar koymuşlardır. Türbe, küfekî taşından yapılmış olup, sekiz köşeli ve tek kubbelidir.

Abdülfettâh-ı Bağdâdî Akrî Türbesi: Üsküdar'da Bağlarbaşı ile Karacaahmed arasındaki ana cadde üzerinde Kartal Baba Câmii karşısındadır. İslâm evliyâ ve âlimlerinin en büyüklerinden hazret-i Hâlid-i Bağdâdî'nin talebelerinden olup, İstanbul halkını irşâd ile görevlendirdiği halîfesidir. Türbesinin üzeri açıktır.

Azîz Mahmûd Hüdâyî Türbesi: Üsküdar'da aynı isimle anılan câminin bahçesindedir. Büyük âlim Azîz Mahmûd Hüdâî hazretlerinin kabr-i şerifi buradadır. Türbenin kabirleri yanında akrabâlarının ve halîfelerinin kabirleri vardır. (Bkz. Azîz Mahmûd Hüdâî)

Murâd-ı Münzâvî Türbesi: Eyüb Nişancasında Münzâvî Câmii karşısındadır. İstanbul'da medfûn bulunan en büyük üç evliyâdan biri olan Murâd-ı Münzâvî hazretlerinin kabr-i şerîfi buradadır. Yıkılmak üzere olan türbe 1992 yılında Hak-Yol Vakfı tarafından restore edilmiştir.

Mehmed Emin Tokâdî Türbesi: Unkapanı'na inen cadde ile Zeyrek yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanında, üstü açık türbedir. Evliyânın meşhurlarından olan Mehmed Emîn Tokâdî hazretleri medfûndur.

Fâtih Sultan Mehmed Türbesi: Fâtih Câmiinin avlusunda, kıble yönündedir. Fâtih Sultan Mehmed Han medfundur. Sekizgen plânlı ve tek kubbelidir. Çeşitli zamanlarda tâmir görmüştür.

Yavuz Sultan Selim Türbesi: Yavuz Selim Câmiinin kıble istikâmetinde ve mihrabın önündedir. Türbede Yavuz Sultan Selim medfundur. Sandukasının üzerinde, Mısır Seferi dönüşünde şeyhülislâm İbn-i Kemâl'in atının ayağından sıçrayan çamurlu kaftanı vardır. Bu türbenin yanında Osmanlı sülâlesine âit altı türbe vardır.

Kânûnî Sultan Süleyman Türbesi: Süleymâniye Câmiinin bahçesindedir. Mîmar Sinan tarafından 1566'da yapılmıştır. Sekiz köşeli ve kubbelidir. İçinde üçü pâdişahlara âit olmak üzere yedi sanduka vardır.

Emir Buhârî Türbesi: Fâtih ilçesi, Emir Buhârî sokağındadır. Kesme taştan kubbeli bir yapıdır. Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin talebelerinden Emir Ahmed Buhârî medfundur. Dârüsseâde Ağası Cevher Ağa yaptırmıştır.

Sultan İkinci Mahmûd Türbesi: Dîvânyolu'ndadır. Sultan Abdülmecîd 1840'ta babası İkinci Mahmûd Han için yaptırmıştır. Sekiz köşeli, tek kubbeli bir yapıdır. İçinde on bir sanduka vardır. İkinci Mahmûd Han, Abdülazîz Han, İkinci Abdülhamîd Han ve yakınları medfundur.

Sümbül Efendi Türbesi: Koca Mustafa Paşa Câmiinin önündeki mezarlıktadır. On dokuzuncu asrın başlarında yaptırılmış olup, şehrin önemli ziyâret yerlerindendir. Büyük âlim Sümbül Efendi ve serasker Rızâ Paşa medfundur.

Merkez Efendi Türbesi: Topkapı semtinde Merkez Efendi Mezarlığının arkasındadır. Önemli ziyâret yerlerindendir. Büyük âlim Merkez Efendinin sedef kakmalı parmaklıkla çevrili sandukası bulunmaktadır.

Zenbilli Ali Efendi Türbesi: Zeyrek Yokuşu başında yaptırdığı mescid ve mektebin yanındadır. Çok büyük bir zât olan Zenbilli Ali Efendi 23 sene şeyhülislâmlık makâmında bulunmuştur.

Barbaros Hayreddîn Paşa Türbesi: Beşiktaş meydanındadır. Mîmar Sinan yaptırmıştır. Sekiz köşeli ve tek kubbelidir. Barbaros Hayreddîn Paşanın sandukası bulunur. Denizlerin evliyâsı ve büyük Türk denizcisi, Preveze Savaşının muzaffer amirâli Barbaros, devrin bütün denizlerinde Osmanlı donanmasını hâkim kılan bir kahramandır.

Sokullu Mehmed Paşa Türbesi: Eyüp, Câmikebir caddesinde olup, 1579'da Mîmar Sinan tarafından yapılmıştır. Türbede bulunan üç sıra hâlinde 17 sandukada, Sokullu Mehmed Paşa, eşi İsmihan sultandan doğma İbrâhim Paşa, Sadrâzam Lala Mehmed Paşa ve Sokullu Mehmed Paşanın yakınları yatmaktadır.

Ebüssü'ûd Efendi Türbesi: Sokullu Mehmed Paşa türbesinin karşısındadır. Büyük âlim ve şeyhülislâm Ebüssü'ûd Efendi ve yakınlarının kabirleri vardır.

Hazret-i Yûşâ Türbesi: İstanbul Boğazının Anadolu Kavağı ile Beykoz arasında Yûşa Tepesindedir. Yûşâ aleyhisselâmın mübârek kabirlerinin Halep, Nablus, Gaziantep ve Bağdat'ta olduğu rivâyetleri de vardır. Buradaki kabrin ona âit olduğu kesin değildir. Hazret-i Yûşâ, hazret-i Mûsâ aleyhisselâmın kızkardeşinin oğludur ve ölümünden sonra, ona halef olmuş bir peygamberdir. İstanbul'daki makâmı çok ziyâret edilen bir yerdir.

Telli Baba Türbesi: Rumeli Kavağı yolu üzerindedir. Çok ziyâret edilen bir türbedir.

İbn-i Kemâl PaşaTürbesi: Edirnekapı Mezarlığında üstü açık bir türbedir. Kânûnî devri şeyhülislâmlarından büyük âlim İbn-i Kemâl Paşa medfundur. Müftîyü's-Sekaleyn ismi ile meşhur olup, insan ve cinlere fetvâ verirdi.

Gâzi Osman Paşa Türbesi: Fâtih Câmii bahçesindedir. Sultan Mehmed Reşad Han tarafından yaptırıldı. 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Plevne'yi kahramanca savunan Gâzi Osman Paşa medfundur. Dört köşeli ve tek kubbelidir.

Rüstem Paşa Medresesi: Cağaloğlu'nda Rüstem Paşa tarafından 1550'de Mîmar Sinan'a yaptırılmıştır. Dış duvarları sekiz köşelidir. Avlu çevresinde 22 oda ve bir dershâne-mescid vardır. Medrese mîmârîsinde orjinal bir denemedir.

Koca Sinân Paşa Medresesi: Dîvanyolu'ndadır. 1594'te yapılmıştır. Bağımsız medrese yapılarının güzel örneklerindendir. Dilim kemerli medrese, günümüzde İktisat Fakültesi olarak kullanılmaktadır.

Gazanfer Ağa Medresesi: Sarachâne'de Bozdoğan kemeri yanındadır. 1599'da yaptırılmış olup, bağımsız medreselerin orjinal örneklerindendir. 14 taş odası vardır. Günümüzde belediye müzesi olarak kullanılmaktadır.

Hasan Paşa Medresesi: Bâyezîd'de Mîmâr Çelebi Mustafa tarafından 1745'te yapılmıştır. Barok üslupla yapılan ilk örneklerdendir. En önemli özelliği iki katlı olmasıdır. Alt katta dükkânlar vardır. Günümüzde Türkiyât Enstitüsü olarak kullanılmaktadır.

Galata Mevlevihânesi: Galata Tünel Meydanındadır. İstanbul'da bulunan Mevlevi tekkelerinin en büyüğüdür.Kulekapısı Mevlevihânesi olarak da bilinir. 1491'de İkinci Bâyezîd Hanın vezirlerinden İskender Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çeşitli zelzele ve yangınlarda zarar gören tekke birçok defa tâmir edilmiştir. Günümüzde Divan Edebiyatı Müzesi olarak kullanılmaktadır. Müzede birçok divan şâirinin eserlerinden örnekler yer alır.

Bereketzâde Çeşmesi: Galata semtinde Bereketzâde Câmii yanında olup, 1467'de Fâtih'in müezzini Bereketzâde yaptırmıştır. İstanbul'daki en eski Osmanlı çeşmelerinden biridir. Sâlihâ Sultan tarafından tâmir edilmiştir.

Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Çeşmesi: Beşiktaş-Maçka arasında Spor Caddesi üzerindedir. Sultan Abdülmecid Han tarafından 1839'da annesi hayrına yaptırılmıştır. Üzerindeki kabartma süsler ve çeşitli motiflerin sanat değeri büyüktür.

Üçüncü Ahmed (Sultan Ahmed) Çeşmesi: Ayasofya Câmii yanındadır. Üçüncü Sultan Ahmed Han adına, İbrâhim Paşa 1728'de Başmîmar Mehmed Ağaya yaptırmıştır. Sanat değeri çok büyüktür.

Alman Çeşmesi: Sultanahmed Meydanında Birinci Ahmed Hanın türbesinin karşısındadır. Alman İmparatoru II. Wilhelm'in 1898'de İstanbul'a ikinci gelişinin bir hâtırası olarak 1900'de Şecer-i Vakvak adlı çınarın yerine yapılmıştır. Sekiz dilimli ve kemerli kubbesi vardır.

Tophâne Çeşmesi: Tophâne semtinde Kılıç Ali Paşa Câmiinin yanındaki meydandadır. Birinci Mahmûd Hanın annesi Sâlihâ Sultana bir hediye olarak 1732'de yaptırılmıştır. Çok süslü olan çeşme Türk rokoko üslûbundadır.

Kapalıçarşı: Nûruosmaniye, Bâyezîd, Mahmûdpaşa ve Mercan câmilerinin çevrelediği 30.700 m2lik bir yer kaplayan üstü kubbe ve kemerlerle örtülü büyük bir çarşıdır. İlk defâ 1461'de Fâtih devrinde, sonra Kânûnî devrinde ahşap olarak yapıldı. 1651, 1710 ve 1825 yangınları ile 1894 zelzelesinden sonra Sultan İkinci Abdülhamîd Han bugünkü kâgir biçimiyle 1890-1894'te yaptırdı. 8'i büyük 18 kapısı, 65 sokak, 400 dükkan, 20 han, 1 okul, 1 câmi, 1 mescid, 1 kitaplık, 7 çeşme, 1 dolaplı kuyu, 1 acı akarsu, şadırvan ve 1 sebil bulunmaktadır.

Mısır Çarşısı: Eminönü Yeni Câmi arkasındadır. Burada Ceneviz ve Venediklilerin çarşısı vardı. Turhan Vâlide Sultan burasını medrese hâline getirdi. Sonra çarşıya çevrildi. 1869 ve 1940'ta iki yangın geçirdi. 86 dükkan vardır.

Simkeşhâne: Bâyezîd'de cadde üzerindedir. Üç katlı, tek avlulu han plânında yapılmıştır. İstanbul'un fethinden sonra yapılan ilk darphâne olup, ilk sikke burada bastırılmıştır. Günümüzde büyük tâmir gören yapı, halk kitaplığı olarak kullanılmaktadır.

Balkapanı Hanı: Yeni Câmi ile Küçükpazar arasındadır. İstanbul hanlarında görülen yapı şekli yanında, Bizans yapı tekniği gösteren tek eserdir. Yapım târihi ve mîmârî belli değildir. İlk günkü orijinalliğini koruyarak günümüze ulaşmıştır.

Çuhacı Hanı: Nûruosmâniye Câmii yakınındadır. On sekizinci asırda Dâmâd İbrâhim Paşa yaptırmıştır. Orijinalliğini koruyarak günümüze ulaşmıştır.

Bâyezîd Kulesi: Bâyezîd'de Üniversite bahçesindedir. 85 m yükseklikte 180 basamaklıdır. İlk olarak 1749'da ahşap olarak yapıldı. Birkaç kere yandı ve yeniçeri ayaklanmasında yıkıldı. 1828'de Sultan İkinci Mahmûd Hanın emriyle serasker Hüseyin Paşa kâgir olarak yaptırdı.

Ahırkapı Fener Kulesi: Cankurtaran semtindedir. Sultan Üçüncü Osman zamânında kaptan-ı deryâ Süleymân Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yüksekliği 36.27 metredir.

Galata Kulesi: Karaköy-Tünel arasında silindir biçiminde 68 m yüksekliktedir. Yedinci asırda Zenon tarafından yapılan ahşap kulenin devâmıdır. Cenevizliler, kendilerine geçen bu kuleyi büyütmüşlerdir. Üçüncü Selim ve İkinci Mahmûd zamânında yangın geçirmiştir. 1875'te son olarak tâmir edilmiştir. 1717-1962 arasında yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde restore edilip döner lokanta olarak kullanılmaktadır.

Kız Kulesi: Üsküdar sâhilinde denizin içinde çok eski devirlerde yapılmıştır. Top ve cephâne bulunurdu. Buraya fener konulmasını Sultan Üçüncü Ahmed Hanın sadrâzamı Nevşehirli İbrâhim Paşa emretmiştir.

Çemberlitaş: Çemberlitaş meydanında 57 m yükseklikte bir sütundur. Frikyalılar devrine âit olup, Afyon civârındaki bir tapınaktan getirilmiştir.

Burma Sütun: Yılanlı sütun olarak da bilinir. Sultanahmed Meydanındadır. Yılan başları İstanbul Arkeoloji Müzesi ve British Museum'dadır.

Dikilitaş: Sultanahmed Meydanındadır. Mısır'da Helvapolis şehrine Firavun Üçüncü Tutmasis'in M.Ö. 1547'de diktiği taş buraya getirilerek dikilmiştir. Üzerinde Hiyeroglif yazılar vardır.

Kıztaşı: Fâtih'te Kıztaşı semtindedir. 10 m yükseklikte tek parça granittir.

Bozdoğan Su Kemeri: Fâtih Câmii ile Şehzâdebaşı Câmii arasında uzanan Bizanslılardan kalma bir su kemeridir. İlk defa 378'de yapılan kemerin bugünkü hâli 760'ta yaptırılmıştır. Mîmar Sinan tarafından restore edilen kemer, 1697'de de tâmir gördü. Bugün yeniden restore edilen kemerlerin Fatih ile Şehzâdebaşı Câmii arası 592.4 metredir.

Dârülaceze: Şişli Okmeydanındadır. Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından fakirlerin, korunmaya muhtaç çocukların, yaşlıların bir çatı altında toplanması için yaptırılmıştır. 31 Ocak 1896'da törenle açıldı. İki hastâne, 1 erkek ve kadın hamamı, mutfak, iş yeri, çocuk yuvası, yetimhâne, câmi ve kiliseden ibârettir.

Kuleli Askerî Lisesi: Vaniköy ile Kandilli arasında deniz kenarında çift kulesi ve haşmetli duruşu ile Boğaziçi'ni süsleyen bir eserdir. Yavuz Sultan Selim Han zamânında (Kule Bahçesi) ismiyle anılırdı. Kânûnî Sultan Süleymân buraya kasr yaptırmıştır. Sultan İkinci Mahmûd zamânında süvârî kışlası oldu. Kırım harbinden dönen İngilizler bu kışlayı kasten yaktılar. Sultan Abdülazîz Han yanan kışlayı yeniden yaptırmış ve Kuleli Kışla denilmiştir. 1878'de Kuleli Askerî İdâdîsi ismini aldı. Balkan Harbinde hastâne oldu. 1924'te Kuleli Askerî Lisesi ismini aldı.

Selîmiye Kışlası: Sultan Üçüncü Selim Han tarafından 1805'te yaptırılmıştır. Taş üzerine ahşap olarak yapılan binâda, önce Nizâm-ı Cedîd, daha sonra da Sekbân-ı cedîd askerleri iskân edildi. Yeniçeri isyânı sırasında yanan kışlayı, İkinci Mahmûd Han yeniden yaptırdı ve Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediye askerlerini buraya yerleştirdi. Sultan İkinci Abdülhamîd devrinde tâmir gören kışla, cumhûriyet döneminde önce askerî ortaokul, daha sonra da Birinci Ordu karargâhı oldu.

Mîmâr Sinân Köprüsü: Büyükçekmece ilçesindedir. Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında inşâsına başlanan köprü, İkinci Selim Han zamânında tamamlanmıştır. Mîmar Sinan tarafından yapılmıştır. Büyükçekmece Gölü ile denizi birleştiren boğaz üzerinde yapılmış olup, günümüzde restore edilerek trafiğe açılmıştır.

Mecidiye (Galata) Köprüsü: Eminönü ile Karaköy arasını birleştirir. İlk köprü, 1845'te Sultan Abdülmecîd Han tarafından tersânede (500 m) îmâl edildi. 1863'te ahşap olarak Sultan Abdülazîz yeniden yaptırdı. 1870'te ise demir köprüye çevrildi. Bugünkü köprü, 14 Nisan 1912'de yaptırıldı. 462 m uzunlukta ve 25 m eninde dubalar üzerinde yüzer köprüdür. Yanına yenisi yapılmakta olup, eskisi deniz müzesi olarak kullanılacaktır.

Âtıf Efendi Kütüphânesi: Şehzâdebaşı'ndadır. Şâir, hattat ve mâliyeci Atıf Efendi kurmuştur. 13.999 eserin 2588'i yazma ve 11.414'ü basma olup, eski eserlerdir.

Râgıp Paşa Kütüphânesi: Lâleli'de Ordu Caddesindedir. 1763'te Râgıp Paşa kurmuştur. 1274 yazma ve 2269 basma olarak 3543 eski ve 2114 yeni eser vardır. Ayrıca çocuk kitaplığı bölümü vardır.

Hüsrev Paşa Kütüphânesi: Eyüp Bostan İskelesi sokağındadır. 1839'da Sadrâzam Hüsrev Paşa yaptırmıştır. 15.000 cilt kitap bulunur.

Murâd Molla Kütüphânesi: Fâtih Çarşamba, Murat Molla Sokağındadır. 1775'te Murâd Molla kurmuştur. 7000 eserin iki bini Osmanlı devrine âittir.

Mesîre yerleri

İstanbul tabiî güzellikler açısından çok zengindir. Uygun iklim şartları, zengin su varlıkları, ili tabiî güzellikler yönünden dünyânın sayılı yerlerinden biri durumuna getirmiştir.

Çamlıca Tepeleri: İstanbul'un en eski mesîre yerlerindendir. Temiz havası ve İstanbul'un her yanını gören manzarası ile meşhurdur.

Belgrad Ormanı: İstanbul'un en büyük ağaçlık arâzisidir. Meşe, ıhlamur, çınar, kayın, kestane ve gürgen ağaçları ile kaplıdır. İçinde yedi bent, üç fidanlık ve av hayvanı üretme alanları bulunan ormanda, karaca, tavşan, yaban domuzu, tilki, çulluk, yaban ördeği gibi hayvanlar vardır. Ormanın 700 dönümlük alanı halka açık piknik yeri olarak düzenlenmiştir.

Yıldız Parkı: Beşiktaş sırtlarındadır. Yıldız Sarayının bahçesi olup, bugün park hâline getirilmiştir. Servi, bâdem ağacı, akasya ve akçaağaçlarla kaplıdır. Göller, havuzlar, su kanalları, Boğaz ve Marmara manzaraları ile çok güzel bir mesîre yeridir.

Emirgan Parkı: Emirgan semtinin üst kısmında Baltalimam'ndan İstinye Koyuna kadar uzanan yeşil alanı içine alır. Çam, servi, köknar, İzmir söğüdü, salkım söğüt, kestâne, meşe dişbudak, ıhlamur, armut, erik, kiraz, ayva, şeftali ve ceviz ağaçları ile kaplıdır. Her sene, mayıs ayında parkta lâle bayramı kutlanır.

Abraham Paşa Korusu: Beykoz ile Paşabahçe sırtlarında yer alan boğaz manzaralı bir mesîre yeridir. Koruda az rastlanan ilginç ağaçlar ile iki büyük mağara vardır.

Gülhâne Parkı: Topkapı Sarayı ile Sarayburnu arasında yer alır. Topkapı Sarayının dış bahçesi olarak târihî önem taşır. Şehremini Operatör Cemil Paşa zamânında park hâline getirilmiştir.

 

Makaleyi paylaş

Submit to FacebookSubmit to Google PlusSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn

otag1 otag2 Kayı 11 Kapak  otag iii