PÂDİŞÂH DA NEFERDİR

34.Abdülhamid.HanIIAlâtini Köşkü muhafız kumandanı kolağası Râsim Celâleddîn Bey, sultan Abdülhamîd Han’la konuşmak için izin isteyerek huzuruna gelip; “Zât-ı hümâyûnunuzu rahatsız ettim” beni mazur görünüz, dört düvelle harp hâlinde olduğumuzu söylemem gerekiyor!.” deyince, Sultan hayretle; “Dört düvelle mi?.. Kim bunlar Râsim Bey? Hemen Allah ordu-yı hümâyûna nusret, kuvvet versin, inşâallah zafer bizimdir?” diye sordu.

    Râsim Bey başını yere eğmiş, ağlayacak gibi konuşuyordu: “Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’la hakanım ve maalesef yenilmek üzereyiz!..” Sultan; “Dört düvel birleşir de haberimiz olmaz mı Râsim Bey? Bu nasıl bir gaflettir! Bu devletler birleşemezler ki!.. Aralarında kilise kavgası var... Yıllar yılı süren Makedonya boğuşmasını hatırlamıyor musunuz?..” diye sordu.

Râsim Bey; “Kiliseler kânununu çıkararak, Meclis-i meb’ûsan ve âyân bu ihtilâfı hâl etti. Başımıza bu işlerin açılacağını kim bilebilirdi ki? Selanik bugün yarın düşmek üzere... Sizi İstanbul’a götürecekler. Bunu hemen size haber vermek için emir aldım” dedi. Buna çok üzülen Sultan Abdülhamîd Han büyük bir öfke ile; “Râsim Bey! Râsim Bey!.. Selanik demek, İstanbul’un anahtarı demektir! Ordumuz nerede, askerimiz nerede? Nasıl bırakılıp da gidilir?.. Bırakıp gidersek târih ve ecdâd bizim yüzümüze tükürmez mi?.. Biraderim hazretleri buranın tahliyesine razı mı oldu?.. Hayır, ben razı değilim! Yetmiş yaşında olduğuma bakmayın... Bana bir tüfek verin, asker evlâdlarımla beraber Selânik’i ben son nefesime kadar müdâfaa edeceğim!” dedi.

Fakat Sultan Reşâd’ın selâmı ve ricası iletilince, bir Osmanlı hânedânı mensubu olarak Pâdişâh’ın irâdesine boyun eğmek durumunda olan sultan Abdülhamîd Han, İstanbul’a nakledilmeyi kabûl etti.

Makaleyi paylaş

Submit to FacebookSubmit to Google PlusSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn

otag1 otag2 Kayı 11 Kapak  otag iii