0 13 306Babası : Sultan Abdülmecîd Han

Annesi : Şevkefzâ Kadın Efendi

Doğumu : 21 Eylül 1840

Vefâtı : 28 Ağustos 1905

Tahta Geçişi : 30 Mayıs 1876

Saltanat Müddeti : 93 gün

Halîfelik Sırası : 98

Osmanlı sultanlarının otuz üçüncü ve İslâm halîfelerinin doksan sekizincisi. Sultan Abdülmecîd Han’ın oğlu olup, 21 Eylül 1840’da Şevkefzâ Kadın Efendi’den doğdu. Tahsilini özel olarak yapıp, Türkçe yazı ve inşâ, Arapça ve Farsça ile birlikte babasının tavsiyesi üzerine Fransızca öğrendi. Babasının 25 Haziran 1861’de vefâtından sonra Abdülazîz Han pâdişâh olunca, velîahd oldu. Nezâketi, kibarlığı, çağına göre bilgisi ve yumuşak huyluluğu ile sevildi. Amcası Abdülazîz Han’ın 1863 Mısır ve 1867 Avrupa seyahatlerine katıldı. Bu gezilerde, davranışları ile Osmanlı hânedânının asaletini temsil ederek takdîr topladı.

Velîahdlığı zamanında, Abdülazîz Han, Kurbağalıdere’deki köşkünü şehzâde Murâd’a tahsis etti. On beş senelik velîahdlığında zamanının çoğunu burada geçirmekle beraber; bâzan kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’ndaki velîahd dâiresine geldiği gibi, bâzan da Bebek’teki Nisbetiye köşküne giderdi.

1867 senesinde, Osmanlı Türk kültür ve terbiyesiyle yetişmiş dirayetli, fevkalâde zekî, ileri görüşlü ve tedbirli kişi olan Abdülazîz Han’a istedikleri şeyi yaptıramayanlar ve çeşitli sebeplerle ona kin besleyen başta serasker Hüseyin Avni Paşa olmak üzere Midhat, Mütercim Rüşdî ve Kayserili Ahmed paşalar gizli toplantılar yaparak Pâdişâh’ı tahttan indirmeye karar verdiler (Bkz. Abdülazîz Han). Sultan Abdülazîz Han aleyhinde akla hayâle gelmedik yalanlar ve iftiralarla halkı Pâdişâh’dan soğutmaya çalıştılar. Son zamanlarda devlet işlerinin kötü gidişinden kendileri ve Mahmûd Nedîm Paşa mes’ûl oldukları hâlde, bütün kabahati Abdülazîz Han’a yüklediler. Fakat Pâdişâh’ı çok seven halk bu iftiralara aldırış etmeyince; “Abdülazîz Han’a suikast düzenleneceğini, bunu önlemek için Dolmabahçe Sarayı’nin çepe çevre sarılacağını, bu şerefli işin de kendilerine düştüğünü” söyleyerek kandırdıkları donanma askeri ve harbiye öğrencileriyle sarayı çevirip Abdülazîz Han’ı tahttan indirerek velîahd Murâd’ı getirip bîat ettiler.

Abdülazîz Han’ı tahttan indiren paşalar, yerine beşinci Murâd’ı tahta geçirmekle, onun yumuşak huyluluğundan, kibarlık ve nezâketinden istifâde ederek devleti istedikleri gibi yöneteceklerini zannediyorlardı. Fakat tahttan indirilen amcasına karşı yapılan edebsizliklere çok üzülen ince ruhlu Sultan, saltanatının beşinci günü de yine Hüseyin Avni ve Kayserili Ahmed paşaların tertibiyle Abdülazîz Han’ın fecî şekilde şehîd edildiğini ve annesi Pertevniyâl Sultan’a hakaretler yapıldığını öğrenince, iyice sarsıldı ve bu felâket yolunun sonunu düşünmekden aklı bozuldu. Derin bir sükûta dalar, kimse ile konuşmazdı. Bütün bunların üstüne doktor Capoleone’nin cahilane ve yanlış teşhis ve tedavisi ile hastalığı iyice arttı. Viyana’dan getirilen ve meşhur tıp otoritelerinden olan doktoru Laydersdorf, hasta Pâdişâh’ı diğer doktorlarla beraber umûmî bir muayeneden geçirdikten sonra hastalığının iyileşileceğini, bunun için Viyana’daki kliniğinde sürdüreceği altı haftalık bir tedâvîsüresinin yeterli olduğunu bildirdi. Fakat Pâdişâh’ın Viyana’ya gönderilmesi mahzurlu görüldüğünden, bu mümkün olmadı.

Pâdişâh’ın devlet işleriyle meşgul olacak şuûra mâlik olmaması, sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa’nın işine geliyordu. Kimseye hesap vermeden devleti yönetiyor, durmadan Kânûn-i esâsî’nin îlânını isteyen Midhat Paşa’ya böyle bir zamanda bunun sırası olmadığını söyleyerek kulak asmıyordu. Bu sırada başlayan Sırp-Karadağ muhârebesi ve mâlî zorluklar, başsız kalan devletin büsbütün perîşân olmasına sebeb oluyordu. Ulemâ arasında ise, şuûru yerinde olmayan bir pâdişâhın ülkenin başında duramayacağına dâir sözler dolaşmaya başlamıştı.

Velîahd Abdülhamîd Efendi (İkinci Abdülhamîd Han), bu hâlleri dikkatle tâkib ediyor, devletin daha fazla başsız kalmaması için vükelâ ile görüşmeler yapıyordu. Nihayet vükelâ da Pâdişâh’ın tahttan indirilmesi zaruretine inanınca, Murâd Han şeyhülislâm Hayrullah Efendi’nin hal’ fetvasıyla saltanatının doksan üçüncü günü tahttan indirilip, yerine İkinci Abdülhamîd Han geçti.

Murâd Han, saltanattan hal’inden sonra ailesiyle beraber kendisine tahsis edilen Çırağan Sarayı’na yerleşti. Abdülhamîd Han’ın bizzat ilgilenip zamanın meşhur doktorlarını göndererek tedâvî ettirmesi üzerine bir müddet sonra tamamen iyileşti. Vefât edinceye kadar yirmi sekiz yıl ikâmet ettiği Çırağan Sarayı’nda vaktini, okumak ve torunlarını okutmakla geçiren Murâd Han, Abdülhamîd Han’ın nazikâne hatır sormasını, dâima teşekkürle cevaplandırırdı. 1905’de şiddetini arttıran şeker hastalığı bildirilince, Abdülhamîd Han doktor Ali Rızâ Paşa ile Etfal hastahânesi başhekimi İbrâhim Paşa’yı tedavisi için görevlendirdi. Fakat bütün uğraşmalara rağmen kurtarılamayarak 28 Ağustos 1905 Pazartesi gecesi vefât etti. Cenazesi hânedâna mahsus törenle kaldırılıp, Hidâyet Câmii’nde namazı kılınarak Yeni Câmii türbesinde, annesi Şevkefzâ Kadın Efendi’nin yanına defnedildi. Murad Han’ın, Selâhaddîn Efendi adlı bir şehzâdesinden başka; Hadîce, Fehîme, Fatma ve Âliye Sultan olmak üzere dört kız çocuğu vardı.

Kaynaklar

1) Rehber Ansiklopedisi; cild-12, sh. 321

2) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, Sh. 265

3) Osmanlı İmparatorluğu Târihi; cild-12, sh. 257

4) Büyük Türkiye Târihi; cild-7, sh. 110

5) Hayat Târih Mecmuası (1972/1, sayı-1, ilâve: İstanbul’da Yarım Asırlık Vekâyi-i Mühimme); sh. 27

Makaleyi paylaş

Submit to FacebookSubmit to Google PlusSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn

otag1 otag2 Kayı 11 Kapak  otag iii