Şam’da yetişen Osmanlı fıkıh âlimlerinin en meşhurlarından. İsmi, Seyyid Muhammed Emîn bin Ömer bin Abdülazîz’dir. 1784 (H.1198)te Şam’da doğdu. 1836 (H.1252) yılında elli dört yaşındayken, Şam’da vefât etti. Kabri Şam’da Bâbüssagîr semtindeki kabristandadır.

Küçük yaşta Kur’ân-ı kerîm’i ezberledi ve kırâat ilmini öğrendi. Şam’daki kırâat âlimlerinden Şeyh-ül-Kurrâ Saîd-ül-Hamevî’den tecvid ilmine dâir Meydâniyye, Cezeriyye ve Şâtıbiyye adlı eserleri okuyup ezberledi. Sonra sarf, nahiv ilmini ve Şâfiî mezhebi fıkıh bilgilerini öğrendi. Bu ilimlere dâir temel metinleri de ezberledi. Bundan sonra da meşhur âlimlerden olan Seyyid Muhammed Şâkir Sâlimî’den fen ve sosyal ilimler yanında; tefsir, hadis, fıkıh ilimlerini öğrendi. On yedi yaşındayken fıkıh kitapları üzerine hâşiye ve şerhler (açıklama ve îzahlar) yaptı, kıymetli eserler yazmaya başladı. Hadis ilminde meşhur muhaddis Kuzberî’den icâzet aldı. Zâhir ilimlerini öğrendikten sonra kelâm ve tasavvuf ilmini Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinden öğrenip, onun sohbetlerinde kemâle erdi. Kendisi de birçok talebe yetiştirdi. Onun yetiştirdiği talebelerinden bâzıları:

Kendi kardeşi Allâme Esseyyid Abdülganî, akrabâsından Emin-ül-fetvâ Ahmed Efendi, Sâlih ibni Seyyid Hasan Âbidîn, İstanbul’da ikinci derecede Mecidiye nişanı (İlim rütbesi) almış olan ve o zaman Medîne’de kâdılık yapan, ilimde parmakla gösterilen Câbizâde’dir. Bunlardan başka: Tasavvufta ve diğer ilimlerde meşhur olan Eşşeyh Yahyâ Serdest; Kudûrî ve Akidetü Tahavi’yi şerh eden Allame Abdülganî Güneymî el-Meydanî; Hanefî fıkhında icâzet alan Hasan el-Baytar; Dürer’i şerh eden İstanbullu Ahmed Efendi; Şam’da mîras hesapları ve taksimi (ferâiz) işlerine bakan Seyyid Hasan er-Resame; fen, sosyal ve dînî ilimlerde birçok kıymetli kitaplar yazan Yûsuf Bedreddîn el Mağribî; Allâme Muhammed Cukıllî; İzmir ulemâsından ilim pâyesi (rütbesi) sâhibi Muhammed Efendi; Elfiye ve Dürr-ül-Muhtâr kitaplarını geniş olarak açıklayıp yeni bir kitap yazan Abdülkâdir Hallâsî; Dımaşk müftülüğü yapmış olan Ali Murâdî Efendi; Şam kâdılığı yapmış olan Anadolu kazaskeri Abdülhalîm Efendi; Hasan bin Hâlid; Muhammed Tillo; Muhyiddin Yâfiî zamanında Şeyhülkurrâ olan Ahmed Nahlâvî Mısrî; Bağdat’ın meşhur âlimlerinden Molla Abdürrezzâk Bağdâdî, Mecelle’yi hazırlayan komisyonda bulunan oğlu Alâeddîn Muhammed gibi daha bir çokları İbni Âbidîn’in derslerine devâm ederek icâzet (diploma) almışlardır.

İbn-i Âbidîn hazretleri hocası Mevlânâ Hâlid–i Bağdâdî’nin cenâze namazını kıldırdı. 1836 (H. 1252) senesinde elli dört yaşındayken Şam’da vefât etti. Vefat haberini duyan Müslümanlar böyle büyük bir âlimi kaybetmelerinden dolayı çok üzülüp gözyaşı döktüler. Cenâzesine gelenler görülmemiş bir kalabalık teşkil etti. Cenâze namazı Sinan Paşa Câmiinde kılındıktan sonra, Şam’da Bâbussagîr denilen yerdeki kabristana götürüldü. Vefâtından yirmi gün önce, hocalarının ve büyük zâtların kabirlerinin yanında kendisi için kazdırmış olduğu kabre defnedildi.

İbn-i Âbidîn, fıkıh âlimlerinin yedinci tabakasındandır. Yâni önceki tabakalarda bulunan fıkıh âlimlerinden doğru nakil yapanlar derecesindedir.

İlimdeki üstün derecesini, ahlâkını ve hizmetlerini oğlu Alâeddîn Muhammed şöyle anlattı: “Babam, uzun boylu, heybetli ve vakârlı idi. Yüzünde nûr parlardı. Vaktini, devamlı ilim öğretmek ve talebe yetiştirmekle, ibâdet ve tâatla geçirirdi. Geceleri az uyur ve durmadan kitap yazardı. Gündüzleri ders okutur ve sorulan sorulara cevap (fetvâ) verirdi. Ramazanda her gece hatim okur ve gözyaşı dökerdi. İnsanlara faydalı olmak husûsunda çok titiz davranır, abdestsiz durmaz ve vaktini boşa geçirmezdi.”

İbn-i Âbidîn hazretlerinin dîne uymaktaki hâlleri meşhur olup, kerâmetleri ve menkıbeleri çoktur. Fakirlere pekçok sadaka verir, akrabâsını ziyâret eder, annesine, babasına çok iyilik ve hürmet ederdi. Haram, mekruh ve şüphelilerden kesinlikle uzak durur, mübahları çok az kullanır, ibâdetlerinde sünnetlere, müstehaplara, edeplere uymakta son derece titiz davranırdı.

Beş vakit namazda, tahiyyâtı okurken, Resûlullah efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) baş gözü ile görürdü. Göremediği zaman o namazı yeniden kılardı.

Onun meclisinde boş söz konuşulmazdı. Şam’da ve diğer şehirlerdeki şer’î mahkemelerde ihtilâflı bir hüküm verilse, derhâl ona mürâcaat olunarak düzeltilirdi. En mühim ve zor meseleler ona sorulurdu. İhtilâflı bir şey hakkında ona mürâcaat edilmeden hüküm verilmezdi. İlim kitapları üzerine kendi güzel yazısıyla açıklamalar koyardı. Böylece en zor meseleler kolaylıkla anlaşılırdı. Kendisine sorulan sorulara verdiği cevapları güzel bir üslûpla yazardı.

Eserleri:

1- En meşhur eseri Redd-ül Muhtâr’dır. İbn-i Âbidîn bilhassa bu eseriyle tanınmıştır. Bu kitabı, Dürr-ül-Muhtâr kitabına yaptığı beş ciltlik hâşiyesidir. Kitap, İbn-i Âbidîn ismiyle meşhur olmuştur. Eser, Hanefî mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlisi ve en faydalısıdır. Her hükmünü müctehidlerden, onlar da İmâm-ı A’zam’dan, O büyük imâm da Kur’ân-ı kerîm ve sünnetten (hadîs-i şerîflerden) almıştır. Fukahâ tarafından üzerinde söz edilmiş her meselenin hülâsası bütün İslâm âlimlerinin kabul ve takdir ettiği bir şekilde bu kitapta toplanmıştır. Hanefî mezhebinde kendi zamânına kadar yazılmış olan fıkıh kitaplarının sanki bir özetidir. Bu kitaba kendi oğlu tarafından Kurret’ül Uyûn-il-Ahyâr adında bir tekmile yazılmıştır. Şam âlimlerinden Ahmed Mehdî Hıdır da İbn-i Âbidîn kitabının bir fihristini hazırladı ve 1962’de basıldı. Kitap Ahmed Davudoğlu, Mehmed Savaş ve Mazhar Taşkesenlioğlu tarafından Türkçeye tercüme edilip basılmıştır.

Bundan başka;

2- Tefsîr-ül-Beydâvî Hâşiyesi,

3- El-İbâne,

4- El-Ukûd-üd-Dürriyye,

5- İthâf-üz-Zekî,

6- Buğyet-ül-Menâsik,

7- Tahrîr-ül-İbâre,

8- Tahrîr-ün-Nükûl,

9- Şifâ-ül-Alîl,

10- El-Ukûd-ül-Leâlî,

11- İcâbet-ül-Gavs,

12- Sell-ül-Hisâm-il-Hindî li Nusret-i Mevlânâ Hâlid en-Nakşibendî (Bu eserinde Mevlânâ Hâlid hazretlerine dil uzatanlara cevab vermekte, kerâmetin hak olduğunu isbât etmektedir.),

13- El-İlm-uz-Zâhir,

14- El-Fevâid-ül-Acîbe,

15- Menhel-ül-Vâridîn (Bu kitap İhlâs A.Ş. tarafından ofset olarak yayınlanmıştır.),

16- El-Ukûdü Resm-il-Müftî,

17- Nesemât-ül-Eshâr

gibi daha bir çok kıymetli eserleri vardır.

 

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt: 9 Sayfa: 260-262

Makaleyi paylaş

Submit to FacebookSubmit to Google PlusSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn

otag1 otag2 Kayı 11 Kapak  otag iii

joomla slicebox 3d image slider