Osmanlı donanması ile Papalık, Malta, Venedik ve İspanya müttefik donanmalarının İnebahtı (Leponta) denilen yerdeki muhârebesi.

Papa Beşinci Piyer, Osmanlıların Kıbrıs’ı kuşatması sırasında hummalı bir faaliyet içine girmiş ve bu devlete karşı yeni bir Haçlı ittifakı sağlamaya çalışmıştı. Papanın bu teklifini Fransa, Almanya ve Polonya’nın reddetmesine karşılık; İspanya, Venedik ve Malta kabul etti. Böylece Papanın bu faaliyetleri netîcesinde İspanya Kralı İkinci Filip, Papa ve Malta şövalyeleri ile Venedik arasında bir ittifak vücuda geldi. Daha sonra bu ittifaka Toskana, Ceneviz, Savua, Malta ve Ferrara gibi küçük prenslikler de katıldı. Müttefik ordusunun başkumandanlığını İspanya Kralı İkinci Filip’in kardeşi ve Şarlken’in oğlu Don Juan yapmaktaydı. 206 gemi ile 1.300 top, 16.000 asker ve 36.000 gemiciden kurulu müttefik donanması, 1570 yılı Eylül ayında Meyis Adası önüne geldi ise de fırtınaya tutularak Kıbrıs’a giremedi. Müttefikler bu arada Lefkoşe’nin Türklerin eline geçtiğini haber alınca, Suda Limanına dönüp muhârebeyi gelecek seneye bıraktılar.

Bu zaman zarfında Veziriâzam Sokullu Mehmed Paşa, Venediklilerle bir sulh antlaşması yapmak istedi ise de, Magosa Muhâsarasının uzun sürmesi üzerine teşebbüs yarıda kaldı. Nihâyet Kıbrıs’ın fethini müteakip, müttefik donanmasını Akdeniz’de tehlikeli bir şekilde dolaşmasının önüne geçmek için Osmanlı donanması harekete geçti. Osmanlı donanmasının gemi mevcudu 250 ile 300 arasındaysa da cenkçi ve kürekçi sayısı noksandı. Venedik donanmasının Girid Adası civârında olduğu haber alınarak o taraf üzerine hareket edildi fakat bulunamadı. Bu sırada Cezâyir Beylerbeyi olan Uluç Ali Paşa 20 gemi ile donanmaya katıldı. Osmanlı donanması buradan hareket ederek Korfu ve Kefalonya adalarını vurduktan sonra İnebahtı Körfezine geldi. Düşmandan bir haber çıkmaması üzerine buradan geri dönülmek üzere iken müttefiklerin üç yüzden fazla kadırga, on iki savuna ve daha birçok gemi ile Kefalonya sâhillerine geldiği haberi alındı ve derhal harp meclisi toplandı.

Harp meclisinde, İnebahtı Kalesinin altında veya açık denizde harp etmek yollarından hangisinin münâsip olacağı görüşüldü. Kara askeri serdarı Pertev Paşa cenkçi ve kürekçi noksanlığı sebebiyle İnebahtı Limanında tertibât alınmasını ve müdâfaa muhârebesi yapılmasını söyledi. Uluç Ali Paşa da askerin acemi ve noksan olmasından dolayı Pertev Paşanın fikrine iştirâk ettiğini bildirdi. Ancak Kaptan-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa bu fikre şiddetle îtirâz etti ve düşmana taarruz etmesi hakkında kesin emir aldığını söyledi. Bunun üzerine taarruza karar verildi.

Bu sırada Osmanlı donanmasının İnebahtı yakınlarında Patrai Körfezinde bulunduğunu öğrenen müttefikler, 15 Eylülde Korfu’ya ulaştılar ve 17 Ekim 1751 târihinde dört koldan hücûma geçtiler. Kaptan-ı deryâ Müezzinzâde Ali Paşa da açık denizden gelmekte olan düşman üzerine hücum emri verirken, kendisi de bizzât düşman donanması kumandanının gemisi üzerine atıldı. Düşman baş amirali Don Juan, üzerine gelmekte olan geminin bizzat Kaptan Paşa gemisi olduğunu üç fenerinden anladı ve bütün kuvvetlerini onun üzerine sevk etti. Şiddetli muhârebe sonunda Kaptan-ı deryâ Ali Paşa ile birçok beyler şehid ve Ali Paşanın iki oğlu esir düştüler. Gemisi batırılan Pertev Paşa ise yüzerek canını kurtardı. Muhârebede sağ cenah kumandanı olan Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa kendi cephesindeki düşmanın sol cenahını perişân etti. Malta şövalyeleri kaptan gemisini zaptederek kumandanının başını kesti. Merkez donanmasının mağlubiyetini gören Uluç Ali Paşa müteessir bir halde harp sahasından çekildi. Müttefikler kendisini tâkib ederek Navarinde kuşattılarsa da yakalayamadılar. Aralarında çıkan anlaşmazlık netîcesinde evvelâ İspanyollar ve sonra da Venediklilerin çekilmesi Uluç Ali Paşayı kurtardı.

Muhârebenin bilançosu iki taraf için de korkunçtu. Türkler 152 gemilerini kaybederken, bunların 60’ını düşmana kaptırmışlar diğerleri ise, ya batmış veya büyük hasara uğramıştı. Şehid olan binlerce Türkten başka 3.400 Türk de esir düştü. Şehitler arasında Kaptan-ı deryâdan başka on tâne de sancakbeyi bulunuyordu.

Hıristiyan zâyiatı ise 8.000 ölü ve 20.000 yaralıydı. Bizzat başkumandan Don Juan da yaralılar arasındaydı. İsâbet almamış hiçbir Hıristiyan gemisi yoktu. Bilhassa Malta’ya âit gemiler tamâmen batırılmıştı.

Kumanda ettiği gemilerini hemen hemen zâyiatsız kurtarmaya muvaffak olan Uluç Ali Paşa, bu acı haberi Edirne’de bulunan pâdişâha bildirdi. Gösterdiği başarıdan dolayı kendisine kaptanpaşalık pâyesi verildi. Yeni kaptanpaşa müttefiklerin Türk sâhillerine tecâvüzlerine meydan vermemeleri için bir müddet daha denizde kaldıktan sonra, 87 parça donanma ile İstanbul’a geldi ve kendisinin Uluç lakabı Kılıç’a çevrildi.

İnebahtı gâlibiyeti Avrupa’da büyük şenliklerle kutlandı. Alınan gemiler ile kaptanpaşa gemisinin fenerleri ve sancakları Frenk memleketlerinde ve sâhillerdeki şehir ve kasabalarda teşhir edildi. Papanın amirali Marko Antaniyo bir fener alayı ile Roma’ya girdi. Zafer nişânesi olarak Venedik’te bir âbide yaptırdı.

Osmanlı donanmasının harâb olmasından sonra İstanbul’da bulunan Venedik elçisi, Osmanlıların sulha taraftar olup olmadıklarını anlamak üzere bir mülâkat esnâsında Sokullu’yu yoklamıştı. Veziriâzam ona şu cevâbı verdi:

“İnebahtı Muhârebesinden sonra cesâretimizin sönmediğini görüyorsun. Sizin zâyiatınızla bizimki arasında fark vardır. Biz sizden bir krallık yer (Kıbrıs) alarak kolunuzu kestik; siz ise donanmamızı mağlup ederek sakalımızı traş etmiş oldunuz. Kesilmiş kol yerine gelmez. Lâkin traş edilmiş sakal daha gür çıkar.”

Gerçekten de bütün tersâneler seferber edilerek altı ay içerisinde ertesi baharda eskisinden daha mükemmel olmak üzere büyük bir donanma hazırlandı.

Kaynak: Yeni Rehber Ansiklopedisi Cilt 10

Makaleyi paylaş

Submit to FacebookSubmit to Google PlusSubmit to TwitterSubmit to LinkedIn

otag1 otag2 Kayı 11 Kapak  otag iii

joomla slicebox 3d image slider